OKYANUSLAR KURUYOR

0
151

Evet, okyanuslar kuruyor ve yavaş yavaş da ele geçiriliyor, özelleşiyor tıpkı uzay gibi. Canlıları yok olma tehlikesi altında yaşamaya çalışıyorlar.

Dünyanın %70’ini kaplayan, 361,9 milyon kilometrekare alana sahip ve 1,35 milyar kilometreküp su içeren okyanuslar nasıl kuruyabilir diye soruyorsunuz.

Dünyadaki suyun %97’i. Tatlı suyumuz ise sadece %3.

Oksijenimizin %80’ini sağlıyor.

Dereleri, gölleri ve denizleri kuruttuktan sonra neden okyanuslar da kurumasın?

Kim okyanuslar ya da uzaydaki kirliliği merak ediyor ya da ara sıra denizlere ya da uzaya bakıp “Bizi affedin” diyor?

Başlık tabiî ki biraz da mecazi anlamda ama uyarı içeriyor.

Olayı hemen de iklim değişikliğine bağlamayın. Okyanuslarda yaşamı tehlikeye atan başka küresel sorunlar da var. “Mavi Ekonomi” dediğimiz, deniz ve okyanusların bize sağladığı zenginliği (parasal ve doğal) yok ediyoruz. Yapılan hesaplara göre Gayri Safi Deniz Hasılası dünya genelindeki GSMH’ye göre 7. sırada. Kimi hesaplara göre 5. sırada. Toplam değerinin 24 trilyon dolar olduğu söyleniyor. Biz de bolca harcıyoruz. Nasıl olsa okyanuslar tükenmez ya! Gıdadan oksijene, ulaşımdan iklime katkısına, biyoçeşitlilikten suyuna kadar insanlığın özen göstermek zorunda kaldığı, binlerce insan, canlının ve gemilerin son uğurlandıkları alanlar. Ama bu kez kendisi can çekişiyor.

2,6 milyar insanın beslenme kaynağı. 200 milyon kişiye istihdam sağlar. Nüfusun yarıya yakını deniz, okyanus kenarında. Ulaşımın %90’ı deniz yoluyla. Konteynerler denizlerin kuleleri. Her gün binlercesi okyanusu aşıyor. Küreselleşmenin en iyi göstergesi.

Hava, su, biyoçeşitlilik gibi okyanuslar da bitmeyecek kaynak gibi ele alındı. İPBES’e göre (GIEC örneği gibi biyoçeşitlilik ve ekosistem hizmetleri hükümetler arası uzmanlık platformu; kuruluş yılı 2012) okyanusların sadece %3’lük kısmı yabanıl.

Acımasızca bu zenginliğimizi kurutuyoruz. Sanki aç kalmak ister gibi. Umursamadan. Doğayı mahveden aç gözlülük, daha fazla kazanma hırsı okyanuslarda da kendini gösteriyor.

Nedir sorunlar?

Okyanusları, özellikle yapısını ve içerdiği zenginliği neler tehlikeye atıyor?

İklim değişikliği, asitleşme ve suların ısınması: Okyanuslar karbon salımlarını soğurur, özümser ve iklime büyük ölçüde katkıda bulunur. Kapitalist sanayileşmenin gelişmesiyle giderek artan karbondioksit salımları okyanusları etkiliyor. Son 200 yılda toplam salımların yaklaşık %30’u okyanuslar tarafından yutuldu. Okyanusların emdiği karbondioksit miktarı arttıkça daha fazla asitleşiyor yani pH miktarı düşüyor. Ortalama pH değeri 8 olup 7’nin altına düştüğünde asitlik artıyor. 1980-2010 yılları arasında pH’nin 0,05 azaldığı saptanmış. Bir başka deyişle, milyonlarca yıldır oldukça istikrarlı olan ortalama yüzey asitliği son 150 yılda yaklaşık %26 oranında arttı deniliyor.

Asitleşme sonucu yaşam, biyoçeşitlilik önemli ölçüde etkileniyor. 2021 yılının eylül ayında Fransa’nın Marsilya kentinde toplanan “Doğa’nın Korunması için Uluslararası Birlik (UICN)” 2014 yılında sularda yaşayan canlıların %25’inin tehlike altında olduğunu ve bu oranın 2021’de %37’ye ulaştığını belirtiyor. Özellikle köpek balıkları, ton ve vatozların dörtte üçü tehlikede. Hani şu yenmesi pek helal görünmeyen kabuklular, midyeler üremede sorun yaşıyorlar. Deniz yaşamının besini planktonlar azalıyor. Biyoçeşitliliğin %25’ini oluşturan mercan kayalıkları etkileniyor. Sıcaklığın bir derece artması durumunda mercanların %70-90’ının kaybolacağı öngörülüyor[1]. Yaşam dengeleri bozuluyor. Daha doğrusu yaşam dengemizi bozuyoruz, kâra doymayan sistem durmadan dalış yapıyor.

Her alanda olduğu gibi okyanuslar için de uyarılar yetmiyor. Karbondioksiti özümseyecek mikro yosunları, deniz çayırlarını ve mangrovları da mahvediyoruz.

Okyanuslarda son yüzyılda sıcaklığın 0,76 derece artması su yüzeyinin ısınmasına yol açıyor ve canlılar için ayrı bir sorun olduğu gibi meteorolojik olayların (kasırgalar, hortumlar) artmasına da neden oluyor. Her yıl değişik adlar verdiğimiz kasırgalar deniz kenarı kentlerini vuruyor, binlerce can alıyor. Hasarın maliyeti ise korkunç.

Ölü alanlar çoğalıyor. Bugün saptanmış 450 adet ölü alan söz konusu ve bunlar arasında en büyüğü Kuzey Baltık denizinde olup yüzölçümü 40.000 kilometrekare.

Kirlilik: Kirliliğin kaynakları çok. Çöplerden petrol kuyularına zirai ilaçlardan atık su tesislerine kadar giden bir kirlilik söz konusu. Okyanus ve denizler dünyanın en büyük çöplüğü. Son yıllarda Marmara Denizi’ni işgal eden deniz salyası bunun sonuçlarının en çarpıcı örneklerinden.

Bir günde Akdeniz’e dökülen çöp miktarı 730 ton. Genelde çöplerin %10’u deniz etkinliklerinden (balık avlama, ulaşım), %10’u kumsaldaki çöplerden ve %80’i ise akarsular yoluyla karadan geliyor. Çöplerin en başında ise plastik geliyor. Her dakika 20 ton plastik dökülüyor. Her yıl 5-13 milyon ton plastik deniz ve okyanuslara gidiyor. Bugün 150 milyon ton plastik, denizlerde bulunuyor. 700 bin ila 15 milyon kilometrekare alana yayılmaktadır. Çöplerin içinde en çok görülenler arasında şişeler ve kapakları, kulak temizleyiciler (ki kimi ülkelerde tek kullanımlık tabak, bardak, çatal gibi üretilmesi yasaklandı), izmarit, cips paketleri ve poşetler bulunuyor.

Okyanusların en derin yerlerinden biri olan 11 kilometre derinliğindeki Marianne Çukuru’nda bile plastik var!

Her yıl 1 milyon kuş ve 100 bin memeli, plastik yuttukları için ölüyor. 10 balıktan 3’ü plastik yiyor. Sonra da biz balıkları afiyetle yiyor ve mikroplastikleri midemize taşıyoruz.

2025 yılında 1 ton plastik karşılığı 3 ton balık olacağı tahmin edilirken 2050 yılında balıktan çok plastik yüzer olacak!

Kimi uzmanlar deniz ve okyanuslardan plastik nedeniyle virüs ve bakteri gelebileceğini söylüyor. Plastik parçaları “Nuh’un gemisi” görevini görerek virüsleri taşıyabilir diyorlar.

Tarımda kullanılan zirai ilaçlar, gübreler ise bir başka kirlilik sorunu. Akarsular, dereler yoluyla haliçlere, boğazlara, çatalağızlara, tuzlalara, su içi ormanlara, deniz ve okyanuslara taşınıyorlar. Bunlar yeşil yosun üreterek, deniz yaşamını ve hatta insan yaşamını tehlikeye sokuyor.

İnşaat çöpleri denizlere dökülüyor. Kıyıları doldurma adı altında ya da kıyılara yapılan yol ve liman inşaatlarında doğayı tahrip eden taş ocakları yanında hafriyat çöpleri de kullanılıyor.

Atık su tesislerinden gelen sular denizlere boşaltılıyor ama atık su tesislerinin ne ölçüde suları temizlediği tartışmalı. Çoğu kıyı kentlerinde ise atık su tesisi bulunmuyor. Atık su ile ilaç kalıntıları, diğer tehlikeli atıklar deniz yaşamını etkiliyor.

Kirliliğin bir başka nedeni ise petrol ve gaz kuyuları. 2018 yılı itibariyle dünyada yaklaşık 1250 adet petrol platformu bulunmaktadır. Kuzey Denizi’nde 184, Meksika Körfezi’nde 175, İran Körfezi’nde 159, Uzak Doğu’da 155, Güneydoğu Asya’da 152 adet petrol platformu bulunmaktadır. Meksika Körfezi’nde 2010 yılında yaklaşık 5 ay süren petrol kaçağı, ABD tarihinin en büyük kirliliğini yaratan Deep Water olayında 49 milyon varil petrol sulara karışmıştır. Ayrıca petrol tankerlerinin sızıntı ve kazalarını ve siyaha boyanan deniz canlılarını unutmayalım.

Denizlerin fazla derin olmayan kısımlarından çıkarılan madenleri de unutmayalım. Okyanuslarda daha derinlerde maden arama düşüncesi ise 60’lı yıllardan bu yana gündemde ama teknoloji henüz çözüm bulmuş değil ve çok pahalı. Yüksek maliyetler nedeniyle eğer çıkarılacak maden çok değerli ise deneme yapılabilir. Örneğin Namibya sahillerindeki elmas madenleri gibi. 1-6 km arası derinlikte talyum, kobalt, manganez ve diğer kimi nadir cevherler bulunuyor. Baskı giderek artıyor ve şimdiden 28 araştırma izni verildi. Araştırma yapmak isteyen ülkeler Çin, Güney Kore, İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya’dır. Bu araştırmaların 1,3 milyon kilometrekarelik deniz dibini ilgilendirdiği söyleniyor.

Kıyı şeritlerinde bulunan petrol rafinelerinin neden olduğu kirliliği ve hepsinin de petrol ve hidrokarbür çöplerini geri dönüştürmediğini unutmayalım.

Kirliliği yaratan bir diğer olay balast suyu boşaltmadır. Bu olay kimsenin görmediği ve denetlenmesi zor olan uzak ve derin sularda gerçekleşmektedir. Dünya genelinde yılda yaklaşık 7 milyar ton balast suyunun olduğu ve 7000 farklı türün gemiler tarafından taşındığı göz önüne alınırsa ve balast suyu arıtma tesislerinin ne derece etkili olduğu ve ne kadar boşaltıldığını tahmin etmek zor olmayacaktır. Ülkemiz karasuları ve münhasır ekonomik bölgesine dökülen balast suyu miktarı 23 milyon ton olup %45’i Marmara Denizi’nde gerçekleşmiştir; deniz salyasının çoğalmasının bir başka nedeni.

Kirliliğe neden olan bir başka olay ise konteyner kayıplarıdır. Her yıl deniz ulaşımında gemilerden düşen konteyner sayısı yaklaşık 1500 adettir. Konteynerin kendisi ve içerdiği her türlü madde (ki tehlikeli, patlayıcı vb. olabilir) deniz kirliliğine neden olmaktadır.

Deniz ulaşımının yoğun olduğu bölgelerde yaratılan ses kirliliğinin deniz memelilerini fazlaca rahatsız ettiğini de belirtelim.

Okyanuslara zarar veren başka bir etkinlik ise kum ticaretidir. Su’dan sonra en çok kullanılan kaynak. Dünyada yıllık kullanılan kum miktarı 40 milyar ton olup önemli kısmı denizlerden çekilip alınmaktadır. Deniz yaşamına verdiği zararı düşünün. Petrol sanayii de son zamanlarda gelişen su basıncıyla kaya kırarak petrol arama işlerinde bolca kum kullanmaktadır.

Aşırı ve yasa dışı balık avlama: Okyanuslar balıklar kuruduğu için kuruyor olabilir mi? Önümüzdeki yıllarda balık sadece balık çiftliklerinden mi gelecek?

En çok avlanan 90 balık türünün %90’ı kaybolma aşamasında. Balık stokunun %50’si ise tehlikede.  Avlanan balıkların dörtte biri aşırı avlanıyor, yarısı ise en üst seviyede avlanıyor. Karadeniz ve Akdeniz’de stokların %59’u avlandı deniliyor (2013). Yakında, akvaryumlarda seyredeceğiz gibi.  Avlanan balığın %20’si ise kaçak yani yasa dışı avlanma. Uyarılar çok.

Avrupa’da kişi başı üretilen balık 20 kilo. 50 yılda iki kat artmış. Ancak bugün aşırı avlanma var ve balık stokları azalıyor. 1950 yılında avlanan balık stokunun %10’u kaldı diyenler var. Kimileri de bu stokun %30’unun kaybolduğunu ileri sürüyor. 1921 yılında Monaco prensi Albert buharlı sürtme ağlı (trol) teknelerin verdiği zararlardan söz ediyor ve çoğu balıkçıyı işsiz bırakacağını söylüyordu. Haklı da çıktı. Her şey tekelleşiyor. İrlanda 2006 yılında en büyük balıkçı teknesini suya indirir. 72 metre boyundaki tekne günde 700 ton balık avlamakta. Bugün ise bu tekneler milyonlarca ton balık avlıyor ve ayrıca deniz dibini kazıdıkça deniz yaşamını alt üst ediyor. Mercan, sünger, midyeler gibi deniz canlıları kazınıyor, açıkça katlediliyor ve kimi deniz canlıları da göçüyor.

Örneğin, Afrika kıyılarında balık avlayan Fransız, İspanyol, Çinli, Koreli ya da Rus balıkçılar yasak alanlarda avlanıyor, avladıkları balık miktarını saklıyorlar ve deniz yaşamını mahvederek kıtada balıkçılıkla geçinen milyonlarca insanı açlığa mahkûm ediyorlar. Gana karasularında avlanan büyük Avrupalı firmalar nedeniyle yerel balıkçılık zayıfladı. İnsanlar yerel pazarda balık bulamayınca doğal yaşamdaki hayvanların peşine düşüp avlamaya başladı. Kırk kadar tür kaybolma tehlikesi içine girdiği gibi bu tür hayvanların yenmesi kimi hastalıkları da beraberinde getirdi. Doğada bir halkayı kırdığınızda diğer halkaları da etkiliyor ve geri dönülmesi zor bir yola giriliyor.

2014 yılında açık deniz ve okyanuslarda avlanan balık miktarı 93,4 milyon ton. Karasularında ise 12 milyon ton. En çok avlayan Çin, sonra ABD, Rusya, Endonezya, Hindistan geliyor.

Balık çiftlikleri ise giderek artıyor. Gidin balıkçınıza, çoğu çiftlik balığı ve her mevsim balık var artık. 1974’te balık ticaretinde payı %7 iken 2014 yılında payı %41’e ulaşmış durumda. Toplamda 73,8 milyon ton balık üretiyorlar. Yine Çin bunun %60’ı üretiyor. Hindistan’ın payı %5. Norveç’in %1,3. Ülkemizin payı ise %0,2. Ancak kirliliğe de neden oluyorlar. Antibiyotik, renklendirici balık unlarında bolca bulunuyor ve çiftliklerde bolca kullanılıyor. Balık ununda ise yine başka bir deniz canlısı bulunuyor. Çoğu deniz canlısının besini olan Kril.

Balıkla plastik yediğimiz gibi çiftlik balığıyla da ilaçlarımızı alıyoruz.

Evet, okyanuslar kuruyor ve yavaş yavaş da ele geçiriliyor, özelleşiyor tıpkı uzay gibi. Canlıları yok olma tehlikesi altında yaşamaya çalışıyorlar. Kimileri yer değiştirip başka alanları işgal ediyor ve zarar veriyorlar. Yeşil yengeç Avrupa’dan Amerika’ya göç ediyor. Taraklı deniz anası Karadeniz’de çoğalıyor.

Kirlilik azaltılmalı, aşırı avlanma azaltılmalı, kotalar getirilmeli. Hep gündemde olan sorular. Okyanuslar “Dünya ortak malı” olmalı diyenler var. Koruma alanları artırılmalı diyenler var. Evet, çözüm gerekiyor ama çıkara dayalı olmayan çözüm. İnsanları besleyecek ve okyanuslara saygılı olacak çözüm. Geleceğimiz söz konusu.

Kaybolan balık stoklarını 10 yılda geri kazanmak olanaklı diyor uzmanlar. Ama kimileri beklemek istemiyor.

Plastik çöplerini toplamak için projeler üretiliyor. The SeaCleaners teknesi çöpleri toplamak isteyen bir proje. Okyanusta iğne aramak gibi. Geri dönüş çok zor eğer kaynağı azaltmanın yolları aranmazsa.

Deniz, okyanus cömerttir. Bize gıdamızı sağlar. Düşlere dalarız kenarında.

Dünya Okyanus Günü her yıl 8 Haziran’da kutlanıyor. Biz bugün gözyaşı dökerken petrol, maden, tarım-gıda sanayinin çok uluslu şirketleri ise çöplerini dökmeye devam ediyor. (K:İsmail Kılınç – Sendika.org)

Bir Cevap Yazın